Bir Göç Hikayesi: Doğuya giden gemide batıya koşan tayfalarız.

DİASPORA ÖZEL


Avusturya Türk toplumunun genç entellektüellerinden Meltem Arslan'ın kaleminden bir göç hikayesi. 

Yıllarca aç kaldım. Koca bir şehirde yapayalnız... Ama beni isyana sürükleyen açlıktan çok tek oluşumdu. Aç ve tek olmak. Gurbet ve açlık. Bu şehrin kaldırımlarında bir başka aç Cemil Meriç hiçbir zaman dolaşmamıştır diye düşünürdüm... Ben, düşünen, okuyan ve temsil ettiği, temsil ettiğini sandığı beşerî değerleri lekelememek için aç kalmağa, açlıktan kıvranmağa razı olan adam...”

"Çocukların kendi kimliklerinden emin olmamaları yönelim bozukluğuna ve içsel bir kültürel çatışmaya yol açabilir. Bu bağlamda kültürel-etnik grupların çoklu aidiyet duygusu bir sorun olarak değil, olası bir yaşam biçimi olarak görülmektedir diyor Mecheril. Yani üçüncü veya dördüncü neslin kültürel-etnik kimliklerinde bir taraf seçme gibi bir zorunluluğu olmadığını vurguluyor. Her iki tarafa da kendini ait hisseden hibrid kimlikler “yeni diaspora’nın ürünleri” diyor Stuart Hill. Bu teorilere katılmamak elde değil, fakat her zaman savunduğum bir şey vardır: Köklerimizin dayandığı yeri, o yerleri değerli kılan insanları, bilgeleri, alimleri, kullandıkları dilleri, okudukları şiirleri, yazdıkları mısraları unutmamak! Bir yandan Mozart dinleyip, Goethe okurken, diğer yandan Aşık Veysel dinleyip, Orhan Veli’nin dizelerinde kaybolmak..

Böylelikle bahsettiğimiz nesil için Türkiye’ye “geri dönmek” gibi bir durum söz konusu değil. Onlar ancak Türkiye'ye göç ederler. Bir yere geri dönmek için o yerden gelmiş olmak gerekir. Ancak şu anki jenerasyon hep buradaydı, burada doğdu, burada büyüdü ve bütün eğitimini burada tamamladı. Tıpkı son günlerde dünyayı kurtaracak aşıyı icat eden ve birer gurbetçi çocukları olan Dr. Özlem Türeci ve Prof. Dr. Uğur Şahin gibi."


Hikayenin devamı